ISSN 1303-6637 | e-ISSN 1308-531X
TURKISH JOURNAL OF FAMILY PRACTICE - Türk Aile Hek Derg: 18 (2)
Volume: 18  Issue: 2 - 2014
BAŞMAKALE
1.We are in mourning!
Okay Başak
doi: 10.2399/tahd.14.00053  Page 53
Abstract

ORIJINAL ARAŞTIRMA
2.Characteristics of patients with diabetic foot ulcer who underwent amputation or surgical debridement in Cumhuriyet University Hospital between 2007-2012, and effect of age and gender on diabetic foot ulcer related amputation or surgical debridement
Pınar Kalpakçı, Recep Erol Sezer, Sarper Yılmaz, Hayati Öztürk, Selam Erturhan
doi: 10.2399/tahd.14.91300  Pages 54 - 57
Amaç: Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Hastanesi’nde ampütasyon ve debridman operasyonları yapılan hastaların özelliklerinin tanımlanması ve bu özelliklerden yaş ve cinsiyetin operasyona neden olma riskinin tahminidir. Yöntem: Çalışma için Ocak 2007-Mart 2012 tarihleri arasında Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi ‘Ortopedi ve Travmatoloji’ ve ‘Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi’ Anabilim Dalları’nda diyabetik ayak sonucu yapılan tüm ampütasyon ve debridman operasyonları retrospektif olarak tarandı, toplam olgu sayısı 144 idi. Diyabette yaş ve cinsiyetin diyabetik ayağa bağlı operasyonlara yol açma riskini hesaplayabilmek için 2008’de yapılmış Sivas diyabet prevalansı toplum taramasının diyabetikleri kontrol grubu (n=237) olarak seçildi. Diyabetiklerde yaş ve cinsiyetin diyabetik ayak operasyonlarıyla ilişkisini araştırmak üzere çoklu lojistik regresyon analizi tekniğini kullandık. Bulgular: 2008-2011 döneminde yıllık operasyon sayısı ortalama 27.4 dür. Lojistik regresyonla yapılan analiz sonucu diyabetik ayağa bağlı operasyon riski yaşa göre düzeltilmiş (adjusted) odds oranı ve buna ait %95 güven sınırları; erkeklerde kadınlara göre 4,5 (2,78- 7,58) olarak tahmin edilmiştir (p<0,01). Cinsiyete göre düzeltilmiş (adjusted) yaş ile ilgili odss oranları; 60-69 yaş grubunda 43-59 yaş grubuna göre 2,47 (1,36-4,49) (p<0,01), 70 yaş ve üzerinde 43-59 yaş grubuna göre 9,4 (5,11-17,36) (p<0,01) olarak tahmin edilmiştir. Sonuç: Bu çalışma hastanenin diyabetik ayak ampütasyonları yönünden yükünü tanımladığı gibi, bu çalışma ile diyabetiklerde yaşın ve cinsiyetin, diyabetik ayak nedeniyle operasyon (ampütasyon ve debridman) riskini ne kadar artırdığı da tanımlanabilmiştir. Diyabetik ayağa bağlı ampütasyon ve debridman operasyonları ile erkek cinsiyet arasındaki güçlü ilişki teyit edilmiş ve bu ilişkinin kuvveti tahmin edilmiştir. Bu ilişkinin nedenlerinin açıklanabilmesi için yeni çalışmalara gereksinim vardır.
Objective: To describe the characteristics of the patients with diabetic foot ulcer who underwent surgical debridement or lower extremity amputation, and to examine the effect of gender and age on surgical debridement or amputation among patients with diabetes. Methods: The medical records of all patients with diabetes who underwent surgical debridement or lower extremity amputation at the Plastic and Reconstructive Surgery or Orthopedics Clinics of Cumhuriyet University Hospital in Sivas (Turkey) during the period between January 2007 and March 2012 were reached by medical record screening. Of all cases (n=144), 122 underwent amputation, 22 surgical debridement. In order to estimate the effect size of age and gender on amputation or surgical debridement we used a control group (n=237) that included all diabetics identified in a population diabetes screening study conducted in Sivas in 2008. Multiple logistic regression analysis was used to estimate the adjusted odds ratios, and the model used included age and gender as independent variables. Results: The mean number of patients with diabetic foot ulcer who underwent amputation or surgical debridement per year between 2008- 2011 was 27.4. Compared with female diabetics, age adjusted odds ratio for amputation or surgical debridement was 4.5 (95% CI:2.78-7.58) in male diabetics (p<0.01). Compared with diabetics aged 43-59 years, gender adjusted odds ratio for amputation or surgical debridement was 2.47 (95% CI:1.36-4.49) in diabetics aged 60-69 years 0.01 and 9.4 (95% CI: 5.11-17.36) in diabetics aged >=70 years (p<0.01). Conclusions: This study let us determine the yearly burden in the hospital regarding amputation or surgical debridement related to diabetic foot ulcer, and supported the evidence that men are more likely to undergo diabetes related lower extremity amputation or surgical debridement. New studies are needed to understand the causes for this gender difference.

3.Knowledge, attitudes and practices of family physicians about smoking cessation
Hüseyin Üçer, Özgür Ersoy, Hasan Kahraman
doi: 10.2399/tahd.14.00058  Pages 58 - 62
Amaç: Çalışmamızın amacı aile hekimlerinin sigara bırakma tedavi ve teknikleri konusunda bilgi, tutum ve uygulamalarını belirlemektir. Gereç ve yöntem: Kahramanmaraş il merkezinde görev yapan 154 aile hekiminden 123’üne ulaşıldı. Katılımcılara aydınlatılmış onamları alınarak, sosyodemografik özellikleri, sigara bırakma konusundaki bilgi, tutum ve uygulamalarını sorgulayan standart anket uygulandı. Aile hekimlerine sigara bırakma teknik ve tedavilerine yönelik sorulan 14 soru için her bir soruya bir puan verilerek bilgi puanı elde edildi. Bulgular: Çalışmaya katılan hekimlerin 92’si (%74,8) erkek, 31’i (%25,2) kadın ve yaş ortalaması ise 39,9± 6,5 (22-66) idi. Hekimlerin görev yaptığı süre ortalaması 14,5±6,4 (2-39) yıl olarak bulundu. Katılımcıların 30’u (%24,4) sigara kullandığını, 67’si (%54,5) sigarayı bıraktığını belirtti. Sigara bıraktırma yöntemleri hakkında katılımcıların 104’ünün (%85,2) hiçbir eğitim almadıkları belirlendi. Hekimlerin 65’i (%53,3) sigara bıraktırma teknikleri hakkında eğitim almak istediklerini, 95’i (%79,8) ise hekimlerin sigara bağımlılığı ile mücadelede aktif rol oynaması gerektiğini belirtti. Hekimlerin sigara bıraktırma tedavi ve teknikleri konusunda bilgi düzeyi skoru ortalaması 8,9± 3,0 (0-14) puan olarak tespit edildi. Sonuç: Aile hekimleri sigara ile mücadelede gerektiği gibi yer almamaktadırlar. Aile hekimlerinin sigara bırakma tedavisi konusunda bilgi düzeyleri yetersizdir. Sigaranın zararları ve bırakma konusunda özel bir eğitim almamışlardır.
Objective: This study aimed to determine knowledge, attitudes and practices of family physicians about smoking addiction treatment. Material and Methods: A total of 123 family physicians participated in study out of all (n: 154) family physicians working in Kahramanmaraş. After obtaining their informed consent, a standard questionnaire comprising questions regarding socio-demographic characteristics, their knowledge, attitude and practices about smoking cessation was applied to participants. Knowledge score of family physicians was obtained by scoring each of 14 questions about smoking addiction treatment methods and smoking cessation techniques. Results: Of physicians participating in the study, 92 (74,8%) were male and 31 (25,2%) were female, with a mean age of 39,9±6,5 (22-66) years. The mean duration of professional experience of physicians was 14,5±6,4 (2-39) years. Of all, 30 (24,4%) participants were cigarette smokers, while 67 (54,5%) had given up smoking. A total of 104 (85,2%) participants stated that they had no training about smoking cessation methods. While, 65 (53,3%) participants were willing to take education about smoking cessation methods, ninety-five (79,8%) participants stated that physicians should play an active role in the fight against smoking addiction. The average level of knowledge score of family physicians about smoking cessation techniques and addiction treatment was 8,9±3,0 (0-14). Conclusion: Family physicians are not included in the health-care services against smoking as needed. The knowledge of family physicians about smoking cessation techniques and addiction treatment was insufficient. Furthermore, they had not received specific training about the hazards of smoking and smoking cessation, which causes interruption of an efficient fight against smoking. Therefore, training about fight against smoking should be implemented in family physicians’ training programmes.

4.Prenatal Care Services in Bursa
Binali Çatak, Can Öner
doi: 10.2399/tahd.14.00063  Pages 63 - 69
Giriş ve amaç: Doğum öncesi bakım (DÖB) anne ve fetüsün sağlığı açısından önemli bir koruyucu sağlık hizmetidir. Araştırmanın amacı Bursa ilinde aile hekimi ve kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarının verdiği doğum öncesi bakımı nicelik ve kalite açısından değerlendirmektir. Gereç ve yöntem: Kesitsel tipte yapılan araştırmanın evrenini Bursa ilinde 4 Şubat 2013 tarihi itibariyle gebe olan 18.817 kadın oluşturmuştur. Örnekleme alınacak gebe sayısı 744 olarak hesaplanmış ve aile hekimlerine kayıtlı gebeler arasından randomizasyonla belirlenmiştir. Veriler araştırmacılar tarafından hazırlanan veri toplama formu ile toplanmıştır. Veri toplama formu kadının sosyodemografik, biyodemografik özellikleri ile doğum öncesi yapılması gereken ölçüm, test, bilgilendirme ve danışmanlık hizmetlerini içeren sorulardan oluşturulmuştur. Veriler ebe/ hemşireler tarafından toplanmıştır. Toplanan veriler SPSS paket programında analiz edilmiştir. Analizlerde tanımlayıcı ölçütler ile merkezi yığılım ve merkezi yaygınlık ölçütleri kullanılmıştır. Bulgular: Araştırmada 33 hafta ve üzeri gebeler ile doğum yapmış annelerin %96,3’ü aile hekiminden, tamamı ise kadın hastalıkları ve doğum uzmanından doğum öncesi bakım almıştı. Bu gruptaki gebelerin %81,1’i aile hekiminden, %94,3’ü kadın doğum uzmanından ilk doğum öncesi bakımı ilk 14 hafta içinde almıştı. Aile hekiminden DÖB alan 33 hafta üzeri gebeler ve doğum yapmış annelerin %97,0’sinin kan basıncı ölçülmüş, %20,7’sinin kalbi dinlenmiş, %86,4’ünün kan tetkiki yapılmış, %51,5’ine emzirme konusunda eğitim verilmişti. Kadın hastalıkları ve doğum uzmanından DÖB alan aynı gruptaki gebelerin %90,9’unun kan basıncı ölçülmüş, %30,3’ünün kalbi dinlenmiş, tamamının ultrasonografisi ve %97,1’inin kan tetkiki yapılmış, %40,6’sına emzirme konusunda bilgi verilmişti. Sonuç: Bursa’da gebelere yeterli sayıda ancak düşük kalitede DÖB verilmektedir. Bu bağlamda DÖB veren sağlık personeline düzenli aralıklarla hizmet içi eğitimler verilmeli ve DÖB Yönetim Rehberinin aktif kullanımı sağlanmalıdır.
Introduction and Objective: Prenatal care (PNC) is an important preventive health service for health of the mother and the fetus. The aim of this study was to evaluate the quantity and quality of the prenatal care given by family physicians and gynecology experts in Bursa. Materials and methods: Universe of this cross-sectional study conducted in Bursa, February 4, 2013 consisted of 18.817 pregnant women. Number of pregnant women in the sample was calculated as 744 and they were determined by randomization among pregnant women registered to family physicians. Data were collected using data collection form prepared by the researchers. Data collection form contained questions about women’s socio-demographic, biodemographic features and measuring, testing, information and consultancy services which ought to be done in prenatal period. Data was collected by midwives / nurses. The collected data was analyzed by SPSS package program. In the analysis of data, descriptive stastistics were used. Findings: In the study, 96.3% of pregnant women who were in or over a 33-week pregnancy or had given birth received prenatal care from family physicians, while all of them received prenatal care from obstetrics and gynecology specialists. 81.1% of pregnant women in this group, received their first prenatal care from family physicians and 94.3% of them received their first prenatal care from obstetrics and gynecology specialists within first 14 weeks of pregnancy. Blood pressure of 97.0% of pregnant women, who were in or over a 33 week pregnancy or had given birth and received prenatal care from family physicians, was measured, 20.7% of them had cardiac auscultation, 86.4% of them had blood examination and 51.1% of them had informed about breastfeeding. In the same group, blood pressure of 90.9% of pregnant women who received prenatal care from obstetrics and gynecology specialists was measured, 30.3% of them had cardiac auscultation, all of them had ultrasound scanning and 40.6% of them had informed about breastfeeding. Result: In Bursa, a sufficient number but low quality of prenatal care were given to pregnant women. In this context, health care personnel providing prenatal care should be given in-service trainings at regular intervals and Prenatal Management Guidelines should be used actively.

DURUM RAPORU
5.Strength of primary care in Turkey
Mehmet Akman
doi: 10.2399/tahd.14.00070  Pages 70 - 78
Güçlü bir birinci basamak (BB) sağlık hizmet sunumuna sahip ülkelerde toplumun sağlık ihtiyaçlarına daha iyi yanıt verilebileceği, sağlıkta daha eşitlikçi bir hizmet sunumu sağlanacağı ve sağlık harcamalarının daha maliyet etkin olacağı ön görülmektedir. Türkiye’de son 10 yılda sağlık alanında önemli değişikliklere yol açan ve Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP) olarak adlandırılan bir sağlık reform programı kademeli olarak uygulanmıştır. Bu programın önemli bileşenlerinden birisi aile hekimliği uygulamasıdır. Bu yazının amacı, birinci basamağın ülkemizdeki gücünü literatürde yer alan kanıtlar ışığında yapısal ve uygulama özellikleri açısından ayrıntılarıyla ele almak, 2014 itibarı ile ulaştığı çıktılar göz önüne alındığında SDP’nin birinci basamağı ne oranda önceleyen ve güçlendirmeyi hedefleyen bir reform olduğunu tartışmaya açmaktır. SDP ile gerçekleştirilen yapısal ve uygulamaya dönük reformlara rağmen, Türkiye’nin birinci basamak sağlık hizmeti diğer Avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında yapısal özellikler ve uygulama özellikleri bakımından yeterli düzeyde değildir. Türkiye’de birinci basamağın temel sorunları sayıca ve nitelik olarak yetersiz insangücü, aile hekimi başına düşen hasta sayısının yüksekliği, mutlidisipliner ve ekip çalışmasını destekleyecek uygulamaların azlığı, sivil toplum kuruluşları (STK) başta olmak üzere paydaşlarca dile getirilen BB politikalarının geliştirilmesine yönelik önermelerin dikkate alınmamasıdır. Ek olarak sağlık hizmetinin asıl koordinatörü işlevini gerçekleştirebileceği ortamın aile hekimine sağlanmaması, ilk temas noktası olarak alternatifsiz bir BB’ın var edilememiş olması, BB sağlık hizmetlerinin kapsamında önemli genişlemelere ihtiyaç duyulması, mesai dışı aile hekimliği hizmet ihtiyacının yönetilememesi diğer önemli sorunlardır. Sonuç olarak, SDP reformları birinci basamak odaklı değil, uzmanlaşma ve teknolojiyi destekler görünmektedir. Bu durum birinci basamağın sağlık sisteminin adeta “sosu” haline dönüşerek işlevsizleşmesi ve sağlık maliyetlerinin artması riskini içinde taşımaktadır.
Strong primary care is assumed to contribute positively to health system goals including equity in population health, sustainable health care expenditures, and responsiveness of care. During the last decade a health reform program called Health Transformation Program (HTP) was conducted step by step in Turkey, yielding important changes for the national health system. One of the important components of this program is the introduction of Family Medicine Scheme. The aim of this paper is to evaluate the strength of primary care in Turkey regarding structural and procedural features, with respect to evidence in the literature and also to discuss whether HTP is primary care oriented or not, as long as outcomes achieved by 2014 are concerned. Despite all structural and procedural reforms of HTP, recent literature claims that process and structure of primary care in Turkey is not as strong as most of the countries in Europe. Basic problems are: lack of manpower in primary care both quantitatively and qualitatively, high number of patients per family physician, lack of procedures supporting team and multidisciplinary work, recommendations of NGOs and other stakeholders regarding health politics are not taken into account. Besides lack of supporting environment for family physicians to coordinate health service, existing alternatives for first contact of care other than primary care, lack of organization for primary care service delivery out of office hours and need of expansion of comprehensiveness for health services delivered by primary care teams are other important problems. As a conclusion, HTP reforms are not primary care oriented, but more supportive for usage of technology and specialist care. These circumstances reveal the high risk of dysfunctional primary care service transformed to “sauce” of the health system and also very high health expenditures.

ÖZETLER
6.Abstracts presented at the 4th FamilyMedicine Research Days November 2013, İzmir / Turkey
Oktay Sarı, N. Çağlar Temiz, Mehmet Gölür, Ümit Aydoğan, Alpaslan Tanoğlu, Özkan Tehli
doi: 10.2399/tahd.14.00079  Pages 79 - 109
Abstract |Full Text PDF

OLGU SUNUMU
7.MODY2: A Rare Cause of Diabetes in Children
Hale Ünver Tuhan, Ahmet Anık, Gönül Çatlı, Sefa Kızıldağ, Ayhan Abacı, Ece Böber
doi: 10.2399/tahd.14.0011  Pages 110 - 112
Gençlikte Ortaya Çıkan Erişkin Tip Diyabet [Maturity-Onset Diabetes of the Young (MODY)] monogenik olarak kalıtılan, beta hücre fonksiyon kaybına ikincil ortaya çıkan nadir bir diyabet tipidir. En yaygın formları sırasıyla glukokinaz (GCK) ve hepatosit nükleer faktör 1-? mutasyonlarının neden olduğu MODY 2 ve MODY 3’tür. MODY2’ye neden olan glukokinaz geninin heterozigot inaktive edici mutasyonlarında doğumdan itibaren olan açlık kan şekerinde ılımlı yükseklik (100-144 mg/dl) gözlenmektedir. Bu olgu sunumunda, ailede diyabet öyküsü olması nedeni ile bakılan açlık kan şekeri yüksek saptanan ve GCK geninin moleküler analizinde heterozigot Ala53Val mutasyonu saptanarak MODY2 tanısı konan dört yaşında bir olgu sunulmuştur.
Maturity-Onset Diabetes of the Young (MODY) is a rare monogenic form of diabetes that result in ß-cell dysfunction. The most common types of MODY are due to mutations in the glucokinase (MODY2) and hepatocyte nuclear factor1-? (MODY3). Heterozygous mutations in the gene encoding glucokinase result in MODY2, which causes mild fasting hyperglicemia (100-144 mg/dl) already at birth. In this article, we report a 4-years-old male who has fasting hyperglycemia that was detected by the family history of diabetes and diagnosed with MODY2 by determinating the heterozygous Ala53Val mutation in GCK gene.

8.Secondary amenorrhea as the presenting symptom of familial Mediterranean fever
Onur Sakallıoğlu, Hülya Parıldar
doi: 10.2399/tahd.14.21377  Pages 113 - 114
Ailevi Akdeniz ateşi, otozomal resesif geçişli bir hastalık olup ataklar ile seyreder. Türklerde yaklaşık 1000 kişide bir oranda görülebilmektedir. Genelde çocukluk döneminde başlasa da yetişkinlerde de hastalığın başladığı saptanmıştır. Multisistemik bir hastalık olan ailevi Akdeniz ateşinde, üreme sistemi de etkilenebilir. Bu nedenle çocukluk çağı sekonder amenore etkenlerinin değerlendirilmesinde göz önüne alınmalıdır.
Familial Mediterranean fever is an autosomal recessive disease with recurrent symptoms. Turkish people may have a prevalence of approximately one case per 1000 population. Generally occurs during the during childhood but can also be seen in later years of life. The reproductive system may also be affected since familial Mediterranean fever is a multisystemic disorder. Therefore it should be included in the evaluation of secondary amenorrhea in childhood.

LookUs & Online Makale