ISSN 1303-6637 | e-ISSN 1308-531X
TURKISH JOURNAL OF FAMILY PRACTICE - Türk Aile Hek Derg: 23 (2)
Volume: 23  Issue: 2 - 2019
ORIJINAL ARAŞTIRMA
1.Evaluation of exposure to violence against doctors in health care facilities
Rıfat Erten, Serdar Öztora, Hamdi Nezih Dağdeviren
doi: 10.15511/tahd.19.00252  Pages 52 - 63
Amaç: Araştırmamızda Edirne il merkezindeki doktorların maruz kaldığı şiddeti, şiddet sonrası yaşadıklarını ve şiddete maruz kalma sıklığını incelemeyi hedefledik. Yöntem: Çalışmanın evreni 01.09.15 ve 01.02.2016 tarihleri arasında Edirne il merkezindeki 772 hekim oluşturmaktadır. Örneklem için evrenin tamamına ulaşılması hedeflendi. Araştırmamızın amacı kendilerine anlatıldı. Araştırmamıza katılmayı kabul eden 433 hekime anketler uygulandı. Anket 41 sorudan oluşmaktadır. İstatistiksel yöntem olarak tanımlayıcı istatistikler, Mann-Whitney U, Kruskall–Wallis H ve Ki-kare analiz testleri kullanıldı. Bulgular: Katılımcıların %50,8’i son bir yılda işyerinde en az bir kez şiddete maruz kaldığı ifade etmiştir. Meslek hayatı boyunca doktorların %88,5’i sözel şiddete maruz kalmaktadır. Doktorların akademik kariyeri arttıkça şiddete maruz kalma sıklığı azalmaktadır (p<0,001). Günlük bakılan hasta sayısı arttıkça şiddete maruz kalma sıklığı arttığı saptanmıştır (p<0,001). Kadınlar erkeklere göre daha fazla şiddet görmektedir (p<0,001). Doktorluk hayatının ilk 10 yılında olanların şiddet görme sıklığı daha fazla olduğu görülmüştür (p<0,001). Şiddete maruz kalan doktorların gözlemlediği sebeplerden en fazla şikâyet edilen konu bekleme nedeniyle gecikme idi. İstediği ilacı yazdıramama veya hasta olmadan ilaç yazdırmaya çalışmak, hasta olmadığı halde rapor almaya çalışmak gibi etik olmayan istekler de hastaların şiddete başvurmasında önemli nedenlerdendir. Sonuç: Şiddetin sıklığını, nedenlerini ve sonuçlarını doktorların gözünden ortaya koymaya çalıştığımız bu çalışmada, sağlıkta şiddetin halen ciddi bir sorun olduğu ve doktorların maruz kaldıkları şiddetin sonucunda çalışma isteklerini kaybettikleri saptanmıştır. Ülkenin en batısında yaptığımız bu çalışmada dahi her 10 doktordan 9’u hayatında bir kez de olsa şiddete maruz kalmaktadır. Sağlıkta şiddetin önüne geçilebilmesi için sağlık bakanlığından, hastane idaresine, medyadan, doktorlara, hasta ve hasta yakınlarına kadar herkes üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmelidir. Sağlıkta şiddete daha kalıcı çözümler bulunabilmesi için hasta gözünden de olaylar araştırılmalıdır.
Objective: In this study, we aimed to investigate the violence against doctors in the city center of Edirne and prevalence of exposure to violence and experiences after the violence. Methods: The sample of this study comprised of 772 medical doctors working in the city center of Edirne. We reached all of the doctors between 01.09.2015 and 01.02.2016 and explained our study. 433 doctors accepted to participate in our study. The data were collected by researchers using a questionnaire which includes 41 questions. Descriptive statistics, Mann-Whitney U, Chi-Square and Kruskall-Wallis H test were used for statistical analysis. Results: In our study, 50.8% of participants stated that they have been exposed to violence at least once in the last year. 88.5% of the doctors were exposed to verbal violence throughout their career. When the academic careers increase, the frequency of exposure to violence decreases (p<0.001). The higher daily number of patients was also increasing the frequency of exposure to violence (p<0.001). Female doctors were exposed to violence more than male doctors (p<0.001). Young doctors who are in the first 10 years of their career exposed to violence much higher than others (p<0.001). According to the participants most common causes were delays and waits. Being unable to make the doctor to prescribe the requested drug, unable to get drugs or sick leave with no medical necessity are among the reasons to direct violence towards doctors. Conclusion: As result of our study aiming to investigate the frequency, reasons and consequences of violence through the eyes of doctors, we can say the violence is still a serious problem in health and the doctors lose their motivations for work after faced violence. Another important result is, 9 out of every 10 doctors were faced violence at least once in their career. In order to prevent violence in health, everyone, from the patients to the ministry of health, hospital administrations, media, doctors must fulfill their own responsibilities. For permanent solutions of violence, we also need to investigate the patients’ point of views.

2.The knowledge of primary care physicians about cystic fibrosis disease, follow up and its newborn screening
Mehmet Semih Demirtaş, Erdem Topal, Fatih Kaplan, Talat Kılıç
doi: 10.15511/tahd.19.00264  Pages 64 - 69
Giriş: Kistik fibrozis otozomal resesif geçen ve beyaz ırkta 1:3000 doğum da bir görülen mortalitesi ve morbiditesi yüksek, kronik bir hastalıktır. Erken tanı, hastaların yaşam süresi ve kalitesini etkilemektedir. Türkiye’de, Ocak 2015 tarihi itibariyle kistik fibrozis yenidoğan tarama testi uygulanmaya başlanıldı. Bu çalışma; birinci basamakta çalışan aile hekimlerinin kistik fibrozis hastalığı ve kistik fibrozis yenidoğan tarama testi konusundaki bilgi düzeylerini ölçmeyi amaçlamıştır. Yöntem: Çalışmaya Malatya ilinde çalışan ve gönüllü olan toplam 115 aile hekimi dahil edilmiştir. Aile hekimleriyle yüz yüze görüşmeler araştırmacılar tarafından yapıldı ve KF hastalığıyla ilgili önceden hazırlanmış anket formu dolduruldu. Çalışma için Malatya ili Klinik Araştırmalar Etik Kurulu Başkanlığı’ndan onay alınmıştır. İstatistiksel değerlendirme SPSS (SPSS for Windows, Version 20.0, SPSS Inc, U.S.A) paket programı kullanılarak gerçekleştirildi. Bulgular: Aile hekimlerinin ortanca yaşı 42 (30-50) yaş olup, 65 (%56,5)’i erkek idi. Katılımcıların meslekteki ortanca süresi 17 yıl (5-25) idi. Aile hekimlerinin kistik fibrozis hastalığı konusundaki bilgi düzeylerine bakıldığında; 103 (% 89,6)’ü hastalığın otozomal resesif geçtiğini biliyordu. Kistik fibrozisi düşündüren belirtiler sorulduğunda; aile hekimlerinin %80,9’u büyüme geriliği ve %90,4’ü tekrarlayan akciğer enfeksiyonunun kistik fibrozisi düşündürdüğünü belirtti. Katılımcıların % 96,5’i kistik fibrozis tanısı için ter testi yapılması gerektiğini bilmelerine rağmen, ter testi pozitifliği için terdeki Cl konsantrasyonunun 60 mmol/L’nin üzerinde olması gerektiğini ancak %31,3’ü biliyordu. Katılımcıların %84,3’ü Türkiye’de yenidoğan döneminde kistik fibrozis tarama testinin yapıldığını biliyordu. KF testi pozitif çıkan hastaların kistik fibrozis merkezine gönderilmesi gerektiğini ise katılımcıların %62,6’sı doğru olarak cevapladı. Katılımcılara kistik fibrozisli hastaların izlemi konusundaki bilgileri sorulduğunda; sadece 21’i (%17,3) hastaların 3-6 ay aralarla kontrollere gitmeleri gerektiğini biliyordu. Katılımcıların sadece 39’u (%33,9) kistik fibrozisli hastaların düzenli göğüs fizyoterapisine devam etmeleri gerektiğini biliyordu. Sonuç: Birinci basamakta çalışan aile hekimlerinin kistik fibrozis hastalığı ve izlemi konusundaki bilgi düzeyleri yetersizdir. Bu nedenle Kistik fibrozis hastalığı için tıp fakültelerindeki mezuniyet öncesi eğitime ve mezuniyet sonrası mesleki eğitime önem verilmelidir
Introduction: Cystic fibrosis is a chronic disease with a high mortality and morbidity rate, with autosomal recessive transmission seen at 1: 3000 births and more common in the white race. Early diagnosis effects the life survey and quality of the patient’s. In Turkey, cystic fibrosis As of January 2015 started to be applied to newborn screening test. This work; aimed to measure the level of knowledge of cystic fibrosis disease and cystic fibrosis neonatal screening in family physicians working in primary care. Methods: A total of volunteered 115 family physicians working in Malatya province were included into the study. Face-to-face interviews were held with family physicians and a survey was completed. The study was approved by the Ethical Committee Presidency of Clinical Investigations in Malatya. SPSS SPSS SPSS (SPSS for Windows, Version 20.0, SPSS Inc, USA) was implemented. Findings: The average age of the family physicians was 42 years (30-50 years) and 65 (56.5%) were male. The median duration of family physicians was 17 years (5-25). When the knowledge level of family physicians about cystic fibrosis disease was analyed, 103 (89.6%) physicians knew that the disease was autosomal recessive. When asked for symptoms suggestive of cystic fibrosis, they indicated that growth retardation (80.9%) and recurrent lung infection suggested cystic fibrosis (90.4%). Although 96.5% of the participants knew that sweat testing was needed for the diagnosis of cystic fibrosis, only 31.3% knew that the Cl concentration had to be above 60 mmol/L for sweat test positivity. Of the participants 84.3% stated that in the neonatal period, cystic fibrosis screening test was performed in our country; 62.6% of the participants knew that patients with positive CF test should be referred to a cystic fibrosis center. When the participants were asked about the follow-up of patients with cystic fibrosis; Only 21 (17.3%) pysicians knew that patients had to be followed-up at 3-6 months intervals. Only 39 (33.9%) family physicians knew that patients with cystic fibrosis should continue regular chest physiotherapy. Conclusion: Family physicians working in a primary care setting have insufficient knowledge of cystic fibrosis disease and its follow-up. Therefore, pre-graduate education in medical schools and post-graduate graduation for cystic fibrosis disease should be given importance.

3.Why other specialties, why not family medicine specialization?
Hatice Tuba Akbayram
doi: 10.15511/tahd.19.00270  Pages 70 - 77
Amaç: Dünyada uzman hekimlerin branşlara özgü dağılımı önemli bir sorundur. Birinci basamakta yüksek kalitede bir sağlık hizmeti için, aile hekimliği uzmanlarının sayısının artması gerekmektedir. Bu çalışma, tıp fakültesi son sınıf öğrencilerinin kariyer seçimlerini, bunları etkileyen faktörleri belirlemek ve aile hekimliği uzmanlığına bakışlarını değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Kesitsel ve tanımlayıcı bu çalışmaya Eylül 2018 - Ekim 2018 tarihleri arasında Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi altıncı sınıf öğrencisi 132 kişi dahil edilmiştir. Katılımcılara tıp fakültesini seçme nedenleri, uzmanlık seçiminde etki eden faktörler ve aile hekimliği uzmanlığı ile ilgili görüşlerini içeren anket uygulanmıştır. Bulgular: Öğrencilerin %10,6’sı mezun olduktan sonra aile hekimi olarak çalışmayı istemektedir. Erkek öğrencilerin kariyer tercihlerinde en çok istedikleri ilk üç uzmanlık dalı KBB, iç hastalıkları, göz, kız öğrencilerin deri ve zührevi hastalıklar, iç hastalıkları, çocuk ve ergen ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanlık alanı olduğu bulunmuştur. Öğrencilerin %7,5’inin ilk üç tercihi arasında aile hekimliği uzmanlığı yer alırken, %21,2’sinde yan dal uzmanlık alanlarının olduğu saptanmıştır. Öğrencilerin %56’sının aile hekimi ve aile hekimliği uzmanı arasında ‘çok az farklılık olduğunu’ düşündüğü bulunmuştur. Aile hekimliği uzmanı olmak isteyenlerin oranı %9 olup %31’i diğer uzmanlık dallarını kazanamazlarsa düşüneceklerini belirtmiştir. Öğrencilerin aile hekimliği uzmanlığını; maddi getiri %58.3, iş-yaşam dengesi %84.8, rahatlık-kolaylık-nöbetlerin olmaması %88.6, insanlara faydalı olma %48.4, risk ve sorumluluk özellikleri %67,4 oranlarında iyi olarak değerlendirilirken, eğlenceli, ilginç olması, monoton-sıkıcı olmaması %56,8, saygınlık (prestij) %46,2, akademik kariyer özellikleri %43,9 oranlarında iyi değil olarak değerlendirdiği bulunmuştur. Sonuç: Sonuç olarak tıp fakültesi öğrencilerinin tıpta uzmanlaşmayı hatta yan dal uzmanlık alanlarını planladıkları, aile hekimliği uzmanlığına ilgilerinin düşük olduğu bulunmuştur. Bu nedenle mezuniyet öncesi tıp eğitiminde, aile hekimliği ile ilgili dersler verilerek bir uzmanlık dalı olarak aile hekimi uzmanlığı vurgulanmalıdır. Aile hekimliği uzmanlığının daha tercih edilebilir olması ve toplum tarafından saygınlığının arttırılması için gerekli önlemlerin alınması ve çalışmaların yapılması gerekmektedir.
Aim: The uneven distribution of specialties among physicians is a worldwide problem. For a high quality primary healthcare system, the number of family physicians should be increased. This study was carried out in order to determine last year medical students’ career choices, the factors affecting their decision and to evaluate their views on family medicine specialization. Material and Methods: A cross-sectional and descriptive study of 132 students from the sixth year of Gaziantep University Faculty of Medicine was completed between September 2018 and October 2018. A questionnaire was distributed to the participants asking their reasons for choosing medicine, their plans for specialization and affecting factors, and their opinions about family medicine specialization. Results: After graduation, 10.6% of the students wanted to work as family physicians. The top three specialties for male students are ENT, internal medicine, ophthalmology, while female students end to prefer dermatology, internal medicine, and child and adolescent psychiatry. While only 7.5% of the students picked family physician specialization as one of their top three specialties, 21.2% of them had even planned their subspecialties. It was found that 56% of the students thought there was “very little difference” between working directly as a family physician right after medical school and after completing family physician specialization. 9% of the students indicated that they want to specialize in family medicine while 31% indicated that they will only continue if they cannot get in too their residencies. Family medicine expertise was evaluated by the students as “good” based on financial stabilization by 58.3%, good work-social/private life balance by 84.8%, a convenience in terms of no night shifts by 88.6%, being a valuable part of society by 48.4%, and a low risk and low liability by 67.4% of the students. It was found that the student’s family medicine specialization was “not good” in terms of prestige (46.2%), academic career choices (43.9%) and being interesting (non-monotonous) (56.8%). Conclusion: It was found that students wanted to specialize in medicine and they even planned their subspecialties and had low interest in family medicine specialization. Family medicine specialization should be emphasized during basic medical education. As being the cornerstone of primary healthcare system, family medicine specialty should be more appealing by improving the negative conditions and mind sets that render it unattractive. Further research should be performed to increase the prestige by the society

DERLEME
4.Which hypertension guideline and threshold values? New thresholds in hypertension
Yusuf Çetin Doğaner, Ümit Aydoğan
doi: 10.15511/tahd.19.00278  Pages 78 - 84
2017 Kasım ayında Amerikan Kardiyoloji Derneği/Amerika Kalp Birliği (ACC/AHA) tarafından yayımlanan yeni kılavuza göre hipertansiyon (HT) eşik değerleri aşağı çekilmiştir. Önceden 140/90mmHg üstü hipertansiyon olarak adlandırılırken; yeni kılavuzla 130- 139 mmHg sistolik veya 80-89 mmHg diyastolik değerleri Evre 1 HT olarak sınıflandırılmıştır. Prehipertansiyon olarak bilinen kan basıncı (KB) değerlerinin, Evre 1 olarak sınıflandırılması kardiyovasküler olay gelişimini önlemek amacıyla yapılmıştır. KB değerini belirlemede birden çok ölçümün ortalamasının alınmasına, ofis dışı KB ölçüm değerlerinin önemine vurgu yapılmıştır. Tedavinin altta yatan kardiyovasküler risk durumuna göre şekillendirilmesi ve yaşam tarzı değişikleri ile kombine edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Yeni kılavuzun önerilerine rağmen, bazı klinisyenlerin yeni sınıflamayı kullanmada günlük pratik açısından çekinceleri bulunmaktadır. Bunlar arasında; KB değerlerinin daha aşağı değerlere çekilmesi için artacak ilaç maliyetleri, tedavi uyum sorunları, özellikle yaşlı hastalarda yaşanabilecek komplikasyonlar ve anksiyete artışı sayılabilir. Yayımlanan çok sayıda HT kılavuzuna rağmen, tedavi yönetiminde ana belirleyicinin aile hekimliğinin en önemli özelliklerinden hasta merkezli bütüncül yaklaşım olduğu değerlendirilmektedir.
In November 2017, hypertension (HT) thresholds were lowered according to the new guidelines published by the American College of Cardiology/American Heart Association (ACC/AHA). Previously 140/90 mmHg and above values were described as hypertension; 130-139 mmHg systolic or 80-89 mmHg diastolic values are classified as Stage 1 HT by the new guideline. BP values known as prehypertension were classified as Stage 1 to prevent the development of cardiovascular events. The importance of out-of-office BP measurement values and taking the average of multiple measurements were emphasized. Shaping the treatment based on underlying cardiovascular risk and combining with lifestyle changes were stated. Despite the recommendations of the new guideline, some clinicians have hesitations to apply the new classification in daily practice. Physcians concerns include increased medication costs by lowering BP values, treatment compliance problems, complications primarily experienced in elderly patients and anxiety. Despite the large number of published HT guidelines, the main determinant in treatment management is considered to be a patient-centered holistic approach of which is one of the most important characteristics of the family medicine.

OLGU SUNUMU
5.Celiac disease suspected due to chronic iron deficiency anemia: Two case reports from the same family
Latife Uzun, Ruhuşen Kutlu
doi: 10.15511/tahd.19.00285  Pages 85 - 89
Çölyak hastalığı genetik olarak yatkın bireylerde glutenin sebep olduğu otoimmun bir hastalıktır. Klasik semptomların yanında birçok sistemi etkileyen atipik bulgular ile her yaşta ortaya çıkabilir. En sık saptanan bağırsak dışı bulgu demir eksikliği anemisidir. Çölyak hastalarının birinci derece akrabalarında prevelans genel nüfusa göre daha yüksektir. Tanıda ilk olarak anti-gliadin, anti-endomisium ve anti-doku transglütaminaz antikorları kullanılır. Altın standart ince bağırsak biyopsisidir. Erken tanı, diyet ve replasman tedavisi ile komplikasyon gelişme riski azalır. Klinik çok değişken olabilir. Bu nedenle birinci basamakta çalışan aile hekimleri için tanıda şüphe duymak çok önemlidir. Bu yazıda, yıllardır devam eden kronik demir eksikliğine ilaveten ishal ve karın ağrısı ile aile hekimliği polikliniğine başvuran, erişkin yaşta tanı konulan, aynı aileden iki olgu sunulmuştur.
Celiac disease is an autoimmune disease caused by gluten in genetically predisposed individuals. In addition to classical symptoms, it may occur at any age with atypical findings affecting many systems. The most common extraintestinal finding is iron deficiency anemia. The prevalence of the disease of first-degree relatives of celiac patients was higher than the general population. Anti-gliadin, anti-endomysium and anti-tissue transglutaminase antibodies are first used in the diagnosis. The gold standard is the small intestine biopsy. The risk of complication development is reduced with early diagnosis, diet and replacement therapy. The clinic can be very variable. Therefore, it is very important to suspect the diagnosis of family physicians working in primary care. In this paper, were reported two cases from the same family who were application to family medicine outpatient clinic with diarrhea and abdominal pain in addition to chronic iron deficiency anemia, were diagnosed in adult.

LookUs & Online Makale