ISSN 1303-6637 | e-ISSN 1308-531X
TURKISH JOURNAL OF FAMILY PRACTICE - Türk Aile Hek Derg: 23 (3)
Volume: 23  Issue: 3 - 2019
KLINIK MAKALE
1.About the new issue of our journal and National Family Medicine Congress
Serdar Öztora
doi: 10.15511/tahd.19.00390  Pages 90 - 91
Abstract |Full Text PDF

ORIJINAL ARAŞTIRMA
2.Evaluation of individuals admitted to family medicine outpatient clinic for pre-marriage report and counseling
Güzin Zeren Öztürk, Zeynep Yılmaz, Mehmet Taşkın Egici, Güven Bektemur
doi: 10.15511/tahd.19.00392  Pages 92 - 101
Amaç: Bu çalışmamızda son iki yıl içerisinde evlilik öncesi rapor alma nedeniyle hastanemizin aile hekimliği polikliniğine başvuran bireylerin tıbbi tetkiklerinin değerlendirilerek güncel rapor uygulaması ve evlilik öncesi danışmanlık hizmetleriyle ilgili durumu ortaya koymak ve hukuki bağlamda eksikliklere dikkat çekmek amaçlanmıştır. Metod: Ocak 2016-Ocak 2018 tarihleri arasında, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Polikliniğine evlilik öncesi rapor almak amacıyla başvuran bireylerin test sonuçları geriye dönük dosya tarama yöntemi ile değerlendirildi. Analiz için SPSS 16 kullanılmış ve p?0,05 anlamlı olarak kabul edilmiştir. Bulgular: Evlilik raporu almak için 1863 kişi başvurmuş olup, başvuran bireylerden 918 (%49,3)’i kadın, 945 (%50,7)’i erkekti. Başvuran bireylerden 74 kadının kan grubu Rh Negatif olarak saptandı. Hemoglobin elektroforezi 990 kişiden istendi; 22 (%2,2)’sinde talasemi taşıyıcılığı saptandı. HBsAg testi 1579 kişiden istendi ve 26 (%1,7) kişide pozitiflik saptandı. Öte yandan anti-HBs istenen 1526 kişiden; 657(%43,1) kişide anti-HBs pozitifliği mevcuttu. HCV testi 1570 kişiden istendi; pozitif saptanan 3 (%0,2) kişiydi. VDRL 1565 kişiden istendi; VDRL pozitifliği ise 6 (%0,4) kişide saptandı. Akciğer grafisi 1862 kişiden istendi ve sadece 11 (%0,6) ’inin akciğer grafilerinde geçirilmiş tüberküloz lehine düşünülen fibrotik değişiklikler görüldü. Sonuç: Evlilik öncesi danışmanlık sadece bireysel sağlıkta değil aynı zamanda sağlıklı nesillerin oluşmasında önemli basamaktır. Bu nedenle evlilik öncesi danışmanlığın önemini belirten gerekli toplumsal ve bireysel bilgilendirmelerin yapılması gerektiğini düşünmekteyiz.
Aim: In this study, it was aimed to evaluate the medical reports of individuals who applied to the family medicine outpatient clinic of our hospital in the last two years and to draw attention to the deficiencies in the legal context. Method: Between January 2016 and January 2018, the test results of the individuals who applied to the Family Medicine Outpatient Clinic of Şişli Hamidiye Etfal Training and Research Hospital before the marriage were evaluated with retrospective file screening method. SPSS 16 was used for analysis and p?0,05 was considered significant. Results: In order to obtain a marriage report, 1863 people applied, 918 (49.3%) were female and 945 (50.7%) were male. The blood group of 74 women was Rh-Negative. 990 subjects required hemoglobin electrophoresis; Thalememia was detected in 22 (2.2%) patients. The HBsAg test was done from 1579 people; 26 (1.7%) were positive. On the other hand, 1526 people done anti-HBs; 657(43.1%) had antiHBs positivity. HCV test was done from 1570 people; 3 (0.2%) were positive. VDRL was done from 1565 people; VDRL positivity was detec-ted in 6 (0.4%) patients. Chest radiography was requested in 1862 and only 11 (0.6%) of the patients had fibrotic changes in favor of tuberculosis. Conclusion: Pre-marriage counseling is not only an individual health, but also an important step in the formation of healthy generations. For this reason, we think that the necessary social and individual informations should be done indicating the importance of pre-marital counseling.

3.Evaluation of Vitamin D levels among overweight and obese children
Volkan Atasoy, Elif Ateş Altunbaş, Turan Set
doi: 10.15511/tahd.19.00302  Pages 102 - 109
Amaç: Bu çalışmada fazla kilolu ve obez çocuklarda D vitamini düzeylerini tespit etmek ve Beden Kitle İndeksi (BKİ) ile ilişkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Trabzon Ortahisar Kalkınma Aile Sağlığı Merkezi’ne Aralık 2015-Aralık 2016 tarihleri arasında başvuran 6-18 yaş arası çocuklardan kilo fazlalığı veya obezite teşhisi konularak Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Kliniği’ne yönlendirilenlerin serum 25 hidroksi vitamin D [25 (OH) D] verilerine tıbbi kayıtlardan ulaşıldı. Hastalar Dünya Sağlık Örgütü’nün 5-19 yaş grubundaki çocuklar için belirlediği fazla kiloluluk ve obezite tanımına göre sınıflandırıldı. Serum 25- 25(OH)D düzeyi ?20 ng/ml olanlar D vitamini eksik, 21-29 ng/ml olanlar D vitamini yetersiz, ?30 ng/ml olanlar D vitamini yeterli kabul edildi. Mevsimlere göre 25(OH)D düzeyleri değerlendirildi. Katılımcılar 6-12 yaş ve 13-18 yaş olarak iki gruba ayrıldı. 25(OH) D düzeyleri her iki grupta karşılaştırıldı. Fazla kilolu ve obez çocuklarda D vitamini düzeyi ile BKİ ilişkisi araştırıldı. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 77 hastanın (30 erkek, 47 kadın) yaş ortalaması 13,4±2,9 yıldı. Katılımcıların %13’ü fazla kilolu, %87’si obezdi. D vitamini yetersizliği %10,4 oranında, D vitamini eksikliği %89,6 oranında saptandı. Mevsimlere göre 25(OH) D değerleri istatistiksel olarak anlamlı fark gösterdi (p=0,007). Yaş grupları arasında 25(OH)D düzeyi açısından fark bulunmadı (p=0,365). D vitamini düzeyi ile BKİ arasında ilişki saptanmadı. Sonuç: D vitamini eksikliği ve yetersizliği fazla kilolu ve obez çocuklarda oldukça yaygındır. Bu çocuklarda yeterli D vitamini seviyelerinin yakalanması amacıyla bir halk sağlığı programının başlatılması yararlı olacaktır.
Objective: This study aimed to assess vitamin D levels among overweight and obese children and to investigate its relationship with Body Mass Index (BMI). Methods: Serum 25(OH)D data of 6-18 years old children admitted to Trabzon Ortahisar Kalkınma Family Healthcare Center between December 2015-December 2016 and diagnosed as overweight or obese and referred to Karadeniz Technical University Medical Faculty Department of Family Medicine were obtained from medical records. Patients classified as overweight or obese according to World Health Organization growth reference for 5-19 years old children. Vitamin D deficiency defined as serum 25(OH) D level ?20 ng/ml, insufficiency as 21-29 ng/ml, and normal vitamin D level as ?30 ng/ml. Seasonal 25(OH)D levels evaluated. Participants divided into two groups of age 6-12 and age 13-18. 25(OH)D levels compared in both groups. Vitamin D levels and BMI relation investigated in overweight and obese children. Results: A total of 77 patients (30 male and 47 female) mean age was 13,4±2,9 years. 13% of the participants were overweight and 87% were obese. Vitamin D insufficiency was 10,4% and vitamin D deficiency was 89,6%. Seasonal 25(OH)D levels showed statistically significant difference (p=0,007). 25(OH)D levels were not varied through the age groups (p=0,365). Vitamin D levels and BMI were not related. Conclusion: Vitamin D deficiency and insufficiency are highly prevalent in overweight and obese children. Starting a public healthcare program would be useful to achieve sufficient vitamin D levels in these children.

4.Evaluation of sun-protective behaviors and preventive medicine practices of family physicians for skin cancer
Atiye Oğrum, Gülseren Oktay
doi: 10.15511/tahd.19.00310  Pages 110 - 117
Amaç: Deri kanserine yönelik koruyucu hekimlik uygulamalarında, aile hekimlerinin rolü önemlidir. Bu çalışmanın amacı, aile hekimlerinin güneşten korunma davranışları ve deri kanserine yönelik koruyucu hekimlik uygulamalarını değerlendirmektir. Yöntem: Bu anket çalışması, Kasım 2018-Şubat 2019 tarihleri arasında, Tokat ilindeki 91 aile hekimi ile yapıldı. Aile hekimlerinin güneşten korunmaya yönelik davranışları ve deri kanserine yönelik koruyucu hekimlik çalışmalarını değerlendirmeyi amaçlayan soruları içeren anketi doldurmaları istendi. Bulgular: Çalışmaya 32’si (%35,2) kadın, 59’u (%64,8) erkek olmak üzere, 91 aile hekimi katıldı. Katılımcıların yaş ortalamaları 40,31±8,77 yıl, ortalama hekimlik süreleri 15,02±8,33 yıldı. Hekimlerin %74,7’i açık tenli olup, %45,1’inin (n=41) en az bir kez güneş yanığı hikayesi mevcuttu. Her mevsim ve düzenli güneşten koruyucu krem kullanma oranı %15,4 (n=14) idi. Güneşten korunmak için en sık tercih edilen metodlar sırasıyla, güneşten koruyucu krem (%68,1), güneş gözlüğü (%60,4) ve yoğun güneşten kaçınma (%57,1) idi. Kadın hekimlerin güneşten koruyucu krem kullanma oranı erkeklere kıyasla anlamlı oranda yüksekken (p=0,014); güneşten koruyucu krem kullanımı ile medeni durum, ten rengi, güneş yanığı hikayesi arasında anlamlı ilişki yoktu (p>0,05). Güneşten koruyucu krem kullanımındaki öncelikli neden, kadınlarda kozmetik sebepler iken; erkeklerde güneş yanığından korunmaktı. Öncelikli nedeni deri kanserinden korunmak olanların oranı %11 idi. Deri kanserine yönelik nevüs takibi yapan hekim oranı %82,4 olup, ailede deri kanseri hikayesi ile nevüs takibi arasında anlamlı ilişki saptanmadı (p>0,05). Hekimlerin %65,9’u (n=60) hastalara deri kanserinin önlenmesine yönelik güneşten koruyucu krem önerdiğini bildirmekle beraber, deri kanseri risk faktörü taşıyan bireylere güneşten koruyucu krem önerme oranı oldukça düşüktü. Güneşten koruyucu krem önerisi almak amacıyla hasta başvurusu aldığını ifade edenlerin oranı ise %59,3 (n=54) idi. Güneşten koruyucu krem kullanan hekimlerin benlerini takip etme ve hastalara güneşten koruyucu krem önerme oranı, kullanmayanlara kıyasla anlamlı oranda yüksekti (sırasıyla p=0,021; p=0,015). Sonuç: Aile hekimlerinin güneşten korunma metodlarını uygulama düzeyleri ve deri kanserine yönelik koruyucu hekimlik uygulamaları yetersizdi. Aile hekimlerinin güneşten korunma, deri kanserini önleme ve erken tanısına yönelik bilgi düzeyini iyileştirecek çalışmalar faydalı olabilir.
Objective: Family physicians play an important role in preventive medicine practices for skin cancer. This study aims to evaluate family physicians sun-protection behaviors and preventive medicine practices for skin cancer. Methods: We conducted this survey with 91 family physicians between November 2018 and February 2019 in Tokat. They were asked to fill the questionnaire that includes questions about sun-protective behaviors and preventive medicine practices for skin cancer. Results: Ninety one family physicians, 32 (35.2%) females and 59 (64.8%) males, participated in the study. The mean age of the participants was 40.31±8.77 years, and the mean duration of professional experience was 15.02±8.33 years. Of 91 family practitioners, 74.7% had fair skin, and 45.1% had a history of sunburn at least once. The rate of regular sunscreen cream use was 15.4%. The most preferred methods for sun protection were sunscreen cream (68.1%), sunglasses (60.4%), and avoidance of intense sunlight (57.1%). The female physicians had a significantly higher rate of sunscreen cream use than that of male physicians (p=0.014), but there was no significant relationship between sunscreen cream use and marital status, skin color, and sunburn history (p>0.05). Female physicians used sunscreen cream primarily for cosmetic reasons, and male physicians for protection of sunburn. For 11% of the participants, the primary reason was to reduce the risk of getting skin cancer. The rate of physicians who follow their own nevus for skin cancer was 82.4% and, there was no significant relationship between the family history of skin cancer and nevus follow-up (p>0.05). Of the physicians, 65.9% (n=60) stated that they had recommended their patients to use sunscreen cream. However, the rate of sunscreen cream recommendation to the patients with skin cancer risk factors was pretty low. The physicians visited for sunscreen cream recommendation constituted 59.3% (n=54) of the participants. Those who used sunscreen cream had significantly higher rates to follow their own nevus and to advise sunscreen cream use to their patients than those who did not (p=0.921; p=0.015, respectively). Conclusion: The family physicians had an insufficient level of knowledge about the application of sun protection methods and preventive medicine practices for skin cancer. Further studies might be useful to improve the level of knowledge regarding sun protection, skin cancer protection and early diagnosis of skin cancer.

5.The vacancy of the family practice units openıng for the inter-provincial placement and the factors affecting vacancies in Turkey
Fatma Yeşim Karakoç, Mestan Emek, Mete Önde
doi: 10.15511/tahd.19.00318  Pages 118 - 127
Amaç: Türkiye’de aile hekimlerine kayıtlı nüfusun azaltılması çalışmaları yürütülmekte, bu kapsamda yeni aile hekimliği birimleri açılmakta ve dolayısıyla birimler arası yer değiştirmeler de yapılmaktadır. Bu çalışmanın amacı aile hekimliği yerleştirilmesinde iller arası yerleştirmeye açılan birimlerin boş kalmasını etkileyen değişkenleri saptamaktır. Gereç-yöntem: Araştırma 2017 yılı son ve 2018 yıl boyu internet üzerinden Sağlık Bakanlığı iller arası aile hekimliği yerleştirmesine açılan verilerden yararlanılarak oluşturulan kesitsel bir çalışmadır. İncelenen yerleştirmede ilan edilen birim, bir sonraki iller arası yerleştirmede tekrar yerleştirmeye açılmış ise boş kalmış birim olarak değerlendirilmiştir. Yerleştirmeye açılan birimler illerine göre Türkiye İstatistiksel Bölge Birimleri Sınıflaması 1 düzeyinde de sınıflandırılmıştır. Açılan pozisyonun boş kalmasıyla ilgili olasılıklar oranı (OR) %95 güven aralıklarıyla birlikte hesaplanmıştır. Değişkenlerin lojistik regresyon analizinde NUTS bölgeleri ile birlikte nüfusa göre düzeltme yapılarak düzeltilmiş olasılıklar oranı (OR adjusted) da hesaplanmıştır. Bulgular: Aile hekimliği iller arası yerleştirmeye açılan birimin kayıtlı nüfusunun, mobil nüfusunun, hizmet verecek odasının, grubunun ve birimde çalışan aile sağlığı çalışanının (ASÇ) olmamasının birimin daha fazla boş kalmasına neden olduğu saptanmıştır. Açılan birimin bulunduğu aile sağlığı merkezinde (ASM) beş ve üzerinde hekim (birim) olması, daha az birim sayısı olmasına göre yerleştirmeye açılan birimin dolma ihtimalini artırmaktadır. Yerleştirmeye açılan birimin özel ASM veya sanal ASM olması veya 1000 TL ve üzerinde kirasının olması ya da kirasının belirsiz olması da boş kalma oranını artırmıştır. Nüfusa ve istatistiksel bölgeye göre düzeltme yapılması sonrası birimin mobil nüfusu, hizmet verecek odası ve kira durumunun istatistiksel olarak anlamlı etkisinin kalmadığı; ASÇ ve birimin grubunun yokluğu ile ASM’de beşten az birim olmasının hala istatistiksel anlamlı olarak boş kalmayı artırdığı görülmüştür. Sonuç: Aile hekimliği uygulaması kapsamında aile hekimliği birimine kayıtlı nüfusu azaltma çalışmaları hizmet kalitesi ve toplum sağlığı bakımından önemlilik arz etmekle birlikte planlamasında bazı aksaklıkların olduğu görülmektedir. Bu nedenle aksayan yönlerinin daha kapsamlı çalışmalarla tespit edilerek yeni birimlerin tercih edilmesini artıracak yönde çalışmaların yapılması gerekmektedir.
Objectives: There are on going initiatives to reduce the number of registered population per family physician in Turkey. In order to reach this aim new family practice units are opened, and family physicians are transferred between the units based on their preference. The aim of this study is to determine the variables that affect the vacancy of the units that are opened for inter-province placements. Materials and methods: In this cross-sectional study; the online data on the positions opened for family practice inter-province placements by the Ministry of Health between the end of 2017 and throughout 2018 were used. The units that is opened for the following inter-province placement is considered as a vacant unit in the studied placement. The units that are opened for the placement are classified, by means of their provinces, in accordance with the first level of the Nomenclature of Territorial Units for Statistics (NUTS) region. The odds ratio (OR) of an open position remaining vacant was calculated with the 95% confidence interval. The odds ratios (OR) adjusted for population size and the NUTS regions were estimated using logistic regressions analysis. Results: It is found out that registered population size, mobile service population, number of rooms for service, lack of family health worker in the family practice were the significant determinants of the family practice vacancies. Having five or more physicians (units) in the opened family health center increases the probability of occupancy when compared to having less physicians. Units opened for placement have a higher risk of remaining vacant if they are in either a private or virtual family health center, having a rent of either above 1000 Turkish Liras, or an indefinite amount. After the adjustments acording to population size and NUTS region, it was observed that unit’s mobile service population, number of rooms for service and the rental situation didn’t show any statistical significance,never the less lack of family health worker and groups and having less than five units in the family health centers till remained significant for the increased probability of being vacant. Conclusion: In the context of family medicine practice, initiatives to reduce the registered population size to family practice unit do have a significant contribution to the quality of service and public health; however there are some flaws in planning. Thus more actions are required in order to increase the preference of newly opened units by detecting the deficient aspects which can be done by conducting more comprehensive studies.

DERLEME
6.Approach to early stage dementia patients and their families
Güzel Dişçigil, F.Sıla Ayan
doi: 10.15511/tahd.19.00328  Pages 128 - 135
Bu çalışmada birinci basamak sağlık hizmetleri açısından önemi giderek artan demans hastalığının erken evresinde, hasta ve yakınlarına yaklaşım ve yaşamlarını kolaylaştıracak pratik önerilerin derlenmesi amaçlanmaktadır. Hastalık nedeniyle değişen günlük yaşamın yeniden düzenlenmesinden, davranış değişikliklerinden kaynaklanan sorunlarla başa çıkma yöntemlerinden ve yalnız yaşam için önerilerden söz edilmektedir. Hasta yakınlarını, hastanın olabildiğince uzun süre bağımsızlığı ve hastanın otonomisini destekleyecekleri şekilde yönlendirmek, kendileri ve hastaları adına risklerin farkında olarak bu riskleri yönetmek için cesaretlendirmek gerekmektedir. Bu anlamda bilgi birikiminin, farklı ihtiyaçlara yönelik hizmet konseptlerinin etkin bir şekilde kullanımının bu hastalık sürecinde yaşam kalitesini ve doyumunu olumlu yönde etkilemesi beklenmektedir.
This study aims to present practical suggestions for patients and family members of early stage dementia patients to make their daily life easier. Reorganization of the changing daily life, cooping with behavioural problems and suggestions for living independently was discussed accordingly. It is necessary to raise an awareness of the family members to support patient’s independence for as long as possible and to support the autonomy of the patient and encourage them to manage the possible risks for the patient and themselves. In this sense, it is expected that the use of the practical knowledge, providing new service concepts for different needs would positively affect the quality and satisfaction of their life.

EDITÖRE MEKTUP
7.Şemseddin-i İtakî and information notes about the İtakî Fall Risk Scale
İlhan Bahşi, Funda Gülay Kadıoğlu
doi: 10.15511/tahd.19.00336  Pages 136 - 137
Abstract |Full Text PDF

LookUs & Online Makale