ISSN 1303-6637 | e-ISSN 1308-531X
TURKISH JOURNAL OF FAMILY PRACTICE - Türk Aile Hek Derg: 25 (3)
Volume: 25  Issue: 3 - 2021
1.Cover

Page I

2.Advisory Board

Pages II - III

3.Contents

Page VI

4.Instructions for Authors

Pages VII - VIII

5.Editorial

Page IX

ORIGINAL RESEARCH
6.The Frequency of Obesity, Hypertension, and Anemia in School-Aged Children: A Retrospective Cross-Sectional Study from a Family Health Center
Selin Ay Akdağ, Melike Mercan Başpınar, Okcan Basat
doi: 10.5222/tahd.2021.63935  Pages 69 - 75
Amaç: Bu araştırma 6-19 yaş arası okul çağı çocuk ve ergenlerin periyodik izlemlerinde obezite, hipertansiyon ve anemi sıklığının değerlendirilmesini amaçlamıştır.
Yöntem: Retrospektif kesitsel tipte planlanan çalışmada Ocak 2018 ve Ağustos 2019 tarihleri arasında bir aile sağlığı merkezinde gerçekleştirilen çocuk ve ergen izlemlerindeki kilo, boy, beden kitle indeksi (BKİ), sistolik/diyastolik kan basıncı ölçümleri ve tam kan sayımı sonuçları derlenmiştir. Periyodik tarama amacıyla muayene olan ve ölçüm kayıtları tam olan okul çağı çocuk ve ergenler çalışmaya dahil edilmiş, kayıtları eksik olanlar çalışma harici bırakılmıştır. Verilerin analizinde IBM SPSS 22.0 programı kullanılmış ve istatiksel anlamlılık p<0,05 olarak kabul edilmiştir.
Bulgular: Tarama sonuçları, yaş ortalaması 11,4±3,2 yıl ve 536’sı erkek, 513’ü kız olan 1049 çocuğun verilerini kapsamaktadır. Obezite, hipertansiyon, anemi, boy kısalığı ve düşük kilo sıklığı sırasıyla %7,3, %24,5, %76,6, %1,9 ve %21,3 olarak saptanmıştır. Kızlarda (%85,2) anemi sıklığı erkeklere (%68,6) göre daha fazla izlenmiştir (p<0,001). Yaş grupları ve cinsiyetler arasında hipertansiyon varlığı açısından anlamlı fark görülmezken (p=0,299 ve p=0,270), hipertansiyon tanısı alanlar arasında ilkokul çağı çocukları (%26,1), ortaokul (%24,3) ve liseye (%19,9) gidenlerden anlamlı düzeyde daha fazla sayıda görülmüştür (p<0,001 ve p<0,001). Obez olan gruplarda diğer gruplarla karşılaştırıldığında hipertansiyon (%31) ve anemi (%85) sıklığı daha yüksek olsa da istatiksel açıdan anlamlı bulunmamıştır (p=0,151 ve p=0,196).
Sonuç: Birinci basamak bir sağlık kuruluşunda yapılan çalışma; Önceki çalışmalara benzer oranda obezite sıklığına karşılık, her dört çocuktan birinin hipertansif veya düşük kilolu, kız çocuklarının ise tamamına yakınını anemik saptayarak, büyüme gelişme sorunları, yetişkin dönem kardiyovasküler ve maternal-fetal mortalite riskinin önlenmesi açısından uyarıcı sonuçlara ulaşmıştır.
Objective: This study aimed to evaluate the frequency of obesity, hypertension and anemia in the periodic follow-up of school-age children and adolescents aged between 6-19 years.
Methods: In this retrospective cross-sectional study, weight, height, body mass index (BMI), systolic/diastolic blood pressure measurements and complete blood count results were compiled between January 2018 and August 2019 at a family health center. School-age children and adolescents examined for periodic screening purposes and whose completed measurement records were included while incompleted records were excluded from the study. IBM SPSS 22.0 program was used to analyze the data, and statistical significance was accepted as p<0.05.
Results: The follow-up results include the data of 1049 children, (536 boys; 513 girls), with an average age of 11.4±3.2 years. The frequency of obesity, hypertension, anemia, short height, and underweight was 7.3%, 24.5%, 76.6%, 1.9%, and 21.3% respectively. The frequency of anemia was observed higher in girls (85.2%) than in boys (68.6%) (p<0.001). While there is no significant difference between age groups and genders in terms of the presence of hypertension (p=0.299 and p=0.270), a higher hypertension diagnosis rate was observed in primary school children (26.1%) than children with hypertension diagnosis in secondary school (24.3%) and high school (19.9%), significantly (p<0.001 and p<0.001). Although the frequency of hypertension (31%) and anemia (85%) was higher in obese groups compared to other groups, it was not found statistically significant (p=0.151 and p=0.196).
Conclusion: This study was performed in a primary health care institution; despite the prevalence of obesity at a similar rate to previous studies, it has demonstrated that one out of every four children was hypertensive or underweight, and almost all of the girls were anemic, resulting in cautionary results in terms of preventing growth and development problems, adult cardiovascular and maternal-fetal mortality risks.

7.Evaluation of Chronic Pain and Affecting Factors in the Elderly
Önder Sezer, Duygu Devran, Hamdi Nezih Dagdeviren
doi: 10.5222/tahd.2021.92400  Pages 76 - 83
Amaç: Yaşlılarda hastalıklar daha sık görülmekte, buna bağlı olarak ağrı da beraberinde bir seyir göstermektedir. Hissedilen ağrı yaşam kalitesini önemli ölçüde bozmakta ve ilaç kullanımı yoğunlaşmaktadır. Çalışmamızın amacı yaşlılarda kronik ağrı şiddetini belirlemek ve ağrıyı etkileyen durumları değerlendirmektir.
Yöntem: Çalışmamıza 456 yaşlı birey dahil edilmiştir. Yaş ortalaması 71,19±6,27 (min: 65, maks: 93) olarak saptanmıştır. Katılımcılara sosyodemografik bilgileri, hastalıkları, kullandıkları ilaçları, kronik ağrı varlığı ve etkileyen durumları, kronik ağrıları için uygulanmış tıbbi tedavileri sorgulayan 45 soru; ek olarak yaşlı bireylerin ağrı durumlarını değerlendiren 24 soruluk Geriatrik Ağrı Ölçeği uygulanmıştır.
Bulgular: Katılımcıların 272’si (%59,6) kadındı. Geriatrik Ağrı Ölçeği skorlarına göre 279 (%61,2) kişinin orta şiddette, 85 (%18,6) kişinin ise şiddetli ağrısı vardı. Kronik ağrı nedeniyle %87,7 ile en yoğun ilaç tedavisi kullanılmaktaydı. Katılımcıların sadece 200’ü (%43,9) kullandığı ilaçlar ile ilgili yeterli bilgisi olduğunu düşünüyordu. Kronik ağrı şiddeti ile kadın cinsiyet (p<0,001), ileri yaş (p=0,012), sigara kullanmak (p=0,01), non-steroid antiinflamatuar ilaç kullanmak (p=0,003), daha yüksek beden kitle indeksi (p=0,016) arasında anlamlı ilişki tespit edildi.
Sonuç: Yaşlılarda kronik ağrı, çok sık görülen bir şikayettir. Ağrı varlığı hayat kalitesini bozmakta, sağlık sistemine ek yükler getirmektedir. Ağrıya sebep olan ve şiddetini arttıran önlenebilir durumların tespit edilmesi, az uygulanan ilaç harici tedavilere önem verilmesi, kullanılan ilaçlar ile ilgili hasta okuryazarlığının arttırılması, hastalıklara karşı etkin politikaların hayata geçirilmesi kronik ağrı şiddetini azaltarak yaşam kalitesinde artmaya ve sağlık maliyetlerinde ciddi azalmaya neden olacaktır.
Objective: Diseases are more seen in the elderly population, therefore pain also gains a severe probleme in this situation. It is well known that pain impairs significantly the quality of life and gives raise to an increase use of drugs. The aim of our study is to determine the severity of chronic pain in the eldely and to evaluate the conditions affecting chronic pain.
Methods: We included 456 elderly patients in our study. The mean age was 71.19±6.27 (min: 65; max: 93). Patient’s sociodemografic information, diseases, use of medications, presence of chronic pain, affecting conditions and treatment applied for chronic pain, and Geriatric Pain Scale were evaluated.
Results: The females integrated in tis study were 272 with a rate of 59.6 %. Regarding the geiatric pain scale 61.2 % (n: 279) had a mild pain while the other 18.6% (n: 85) had severe pain. The 87.7% were in medication of analgesics for their chronic pain. The patient’s knowledge of the used of medications was with a rate of 43.9% (n: 200). We founded a statistically significant relationship between the chronic pain and femele gender (p<0.001), older age (p=0.012), smoking users (p=0.01), nonsteroidal antiinflamatory drug users (p=0.003) and inidviduals with higher mass body index (p=0.016).
Conclusion: Chronic pain in the elderly is a common complaint. The presence of pain disrupts the quality of life and puts additional burdens on the healthcare system. Detecting preventable situations that cause pain and increases severity, giving importance to non-drug treatments, increasing health literacy about the drugs used, implementing effective policies against diseases will reduce the severity of chronic pain, increasing the quality of life and significantly reducing health costs.

8.Health Anxiety Levels and Healthy Lifestyle Behaviors of Çukurova University Medical Faculty Students
Özge Orhan Özgül, Esra Saatci
doi: 10.5222/tahd.2021.69775  Pages 84 - 90
Amaç: Tıp fakültesi öğrencileri, geleceğin sağlık profesyonelleri oldukları için sağlık alanındaki tutum ve davranışları öncelikle kendilerini, ileriki yaşamlarında da ailelerini ve toplumu etkileyebilme potansiyeli açısından önemlidir. Bu çalışmanın amacı, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerinin sağlık anksiyete düzeylerinin sağlıklı yaşam biçimi davranışlarıyla ilişkisini ve bunlara etki eden faktörleri değerlendirmektir.
Yöntem: Araştırmanın evrenini; 2018-2019 eğitim öğretim yılında Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde eğitim görmekte olan toplam 1886 öğrenci oluşturmaktadır. Çalışmaya 319 öğrenci dahil edilmiştir. Öğrenciler, 24 soruluk Sosyo-demografik Veri Formu, 18 sorudan oluşan Sağlık Anksiyetesi Envanteri (kısa versiyon) ve 48 sorudan oluşan Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği’ni (SYBDÖ) doldurmuşlardır. Veriler SPSS 23.0 paket programı aracılığıyla analiz edilmiştir.
Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 319 öğrencinin %58,9’u kadın, %41,1’i erkek olup öğrencilerin yaş ortalaması 21,5±2,1 yıldır. Öğrencilerin Sağlık Anksiyetesi Envanteri (kısa versiyon) puan ortalaması 17,6±6,2 olarak bulunmuştur. Öğrencilerin, kendi sağlık durumlarını değerlendirmeleri ile sağlık anksiyetesi arasında anlamlı ilişki saptanmıştır (p=0,001). Öğrencilerin Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği toplam puanı ise 192 puan üzerinden ortalama 120,1±18,1 olarak orta düzeyde bulunmuştur. Alt boyut puan ortalamaları, sırasıyla, kendini gerçekleştirme 35,9±5,9, sağlık sorumluluğu 21,7±4,9, fiziksel aktivite 9,7±3,6, beslenme 15,2±3,6, kişilerarası ilişkiler 20,3, stres yönetimi 17,3 olarak saptanmıştır. Erkek öğrencilerin SYBDÖ toplam puanları ve egzersiz ve stres yönetimi alt boyut puanları kadınlara göre daha yüksek bulunmuştur.
Sonuç: Çalışmamıza katılan öğrencilerin sağlık anksiyetelerinin yüksek düzeyde olmadığı, orta düzeyde sağlıklı yaşam biçimi davranışlarında bulundukları sonucuna ulaşılmıştır. Sağlık anksiyete düzeyi artan öğrencilerin, daha az sağlıklı yaşam biçimi davranışında bulunduğu gözlenmiştir. Öğrenciler, kendi sağlık sorunlarını yönetebilmeleri için sağlığın geliştirilmesi konusunda güçlenlendirilmelidir.
Objective: Medical students’ attitudes and behaviors are particularly important for themselves, their families and the society as the yare the health professionals of the future. The aim of this study was to investigate the relationship between health anxiety levels and healthy lifestyle behaviors of medical students in Cukurova University and there lated factors.
Methods: The study population consisted of 1886 medical students in Cukurova University during the 2018-2019 academic year. The study sample consisted of 319 medical students. The students completed a Socio-demographic Data Form consisting of 24 questions, Health Anxiety Inventory (short version) consisting of 18 questions and Healthy Lifestyle Behaviors Scale consisting of 48 questions. Data was analyzed using SPSS 23.0 package program.
Results: Of 319 students, 58.9% were female and 41.1% were male; the mean age was 21.5±2.1 years. The mean score of Health Anxiety inventory was 17.6±6.2. There was a significant relationship between self-perception of health and health anxiety (p=0.001). The total score of the Healthy Lifestyle Behaviors Scale was 120.1±18.1 out of 192 indicating a moderate level. The mean scores of subdimensions were 35.9±5.9 for self actualisation, 21.7±4.9 for health responsibility, 9.7±3.6 for physical activity, 15.2±3.6 for nutrition, 20.3 for interpersonal relationships, and 17.3 for stres management, respectively. The total scores of the Healthy Lifestyle Behaviors Scale and the mean scores of exercise and stress management subscales were higher in male students than female students.
Conclusion: It was found out that the students did not have high levels of health anxiety and had moderate healthy lifestyle behavior levels. It was observed that students with increased levels of health anxiety had less healthy lifestyle behaviors. Students should be empowered about health promotion to enable them to have the ability for self-management.

9.Anxiety and Occupational Anxiety Level of Final Year Medical Students Who Attend a Course for Medical Board Exam
Sunay Kocabaş, Süleyman Ersoy, Ayşe Hilal Ersoy, Emin Pala
doi: 10.5222/tahd.2021.39974  Pages 91 - 101
Amaç: Tıp Fakültesi son sınıf öğrencilerinden bir Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) eğitim merkezine devam edenler arasında gerçekleştirdiğimiz çalışmamızda anksiyete ve mesleki kaygı düzeyinin değerlendirilmesi amaçlandı.
Yöntem: Çalışmamız Şubat-Mayıs 2020 tarihleri arasında gerekli izinlerin alındığı İstanbul’daki özel bir TUS eğitim merkezinde gerçekleştirildi. Tarafımızca hazırlanmış sosyodemografik verilerden oluşan bir anket formunu, Beck Anksiyete Ölçeği (BAÖ) ve Mesleki Kaygı Anketi (MKA) formunu uygun biçimde yanıtlayan tıp fakültesi son sınıf öğrencisi 210 katılımcıyla çalışma tamamlanarak istatistiksel analizler yapıldı.
Bulgular: Çalışmaya dahil edilenlerin yaş ortalaması 23,60±1,36 yıl, %53,3’ü (n=112) erkek ve %46,7’si (n=98) kadındı. Katılımcıların BAÖ puan ortalaması 14,15±11,01 ve 81’i (%38,6) minimal, 43’ü (%20,5) hafif, 48’i (%22,9) orta, 38’i (%18,1) ise şiddetli düzeyde anksiyete belirtileri göstermekteydi. MKA puan ortalaması 55,92±12,81 bulunurken 136’sı (%64,8) orta düzeyde kaygı göstermekteydi. BAÖ puan ortalamaları ile MKA puan ortalamaları arasında pozitif korelasyon izlendi (r=0,228, p=0,01).
Sonuç: Çalışmamızda tıp fakültesi son sınıf öğrencilerinin çoğunun minimal düzeyde anksiyete ve orta düzeyde mesleki kaygıya sahip olduğu gösterilmiştir.
Objective: Our study aimed to evaluate anxiety and occupational anxiety level in final-year medical students attending a medical board exam course.
Methods: This study was conducted between February and May 2020 in a medical board exam course center in Istanbul within the necessary permissions. The study was completed with 210 final year medical students who responded appropriately to the Beck Anxiety Inventory (BAI) and Occupational Anxiety Questionnaire (MKA) form, and a questionnaire which is consisted of sociodemographic data prepared by us and statistical analyzes were performed.
Results: The mean age of participants was 23.60±1.36 years, with 53.3% (n=112) identified as male and 46.7% (n=98) identified as female. The mean score of BAI was 14.15±11.01, and according to the level of BAI, 81 (38.6%) of participants had minimal, 43 (20.5%) had mild, 48 (22.9%) had moderate, and 38 (18.1%) had severe anxiety. The mean score of OCQ was 55.92±12.81, and 136 (64.8%) participants had a moderate level of OCQ. There was a positive correlation between BAI and OCQ mean score (r=0.228, p=0.01).
Conclusion: The study results revealed that most final-year medical students had minimal anxiety levels and moderate occupational anxiety levels.

CASE REPORT
10.Follow-up and Treatment of an Orf Case Diagnosed at a Family Health Center
Levent Çevik, Murat Ozturk
doi: 10.5222/tahd.2021.30502  Pages 102 - 104
Orf, ülkemizde de sık görülen küçükbaş hayvanlardan temasla bulaşan bir zoonotik hastalık olup, etkeni parapoxvirus’dur. Genellikle el parmaklarında nodüllerle karakterize lezyonlar olarak ortaya çıkmakta olup kendini sınırlayan ve tedavisiz iyileşen bir hastalık olmakla birlikte diğer zoonotik hastalıklarla karışabilmekte ve gereksiz müdahaleler sonucu komplikasyonlara neden olabilmektedir. Bu nedenle özellikle birinci basamak hekimlerinin spesifik bir tedavi gerektirmeyen orf hastalığını tanımaları ve diğer zoonotik cilt hastalıklarından ayırt etmeleri önem arz etmektedir. Bu çalışmada, aile sağlığı merkezine başvuran 56 yaşındaki bir erkek hastada, küçükbaş hayvanlarını aşılama sonrası gelişen; öykü ve fizik muayene ile tanısı konulan ve semptomatik yöntemlerle tedavi edilen bir orf olgusu sunuldu.
Orf is a zoonotic disease transmitted by contact from small ruminants, which is also common in our country, and its causative agent is parapoxvirus. It usually occurs as lesions characterized by nodules on the fingers, and although it is a self-limiting disease that heals without treatment, it can be confused with other zoonotic diseases and cause complications as a result of unnecessary interventions. For this reason, it is important for primary care physicians to recognize orf disease, which does not require a specific treatment, and to distinguish it from other zoonotic skin diseases. In this study, in a 56-year-old male patient who applied to the family health center, after vaccination of ovine animals; A case of orf diagnosed by history and physical examination and treated with symptomatic methods is presented.

LookUs & Online Makale