ISSN 1303-6637 | e-ISSN 1308-531X
TURKISH JOURNAL OF FAMILY PRACTICE - Türk Aile Hek Derg: 21 (2)
Volume: 21  Issue: 2 - 2017
KLINIK MAKALE
1.Approaching the 16th National Family Medicine Congress
Esra Saatçı
doi: 10.15511/tahd.17.00249  Page 49
Abstract

ORIJINAL ARAŞTIRMA
2.Evaluation of diabetes risk and eating habits of university students and personnel
Burcu Doğan, Nurdan Yörük, Can Öner, Gülcan Yavuz, Aytekin Oğuz
doi: 10.15511/tahd.17.00250  Pages 50 - 55
Amaç: Bu çalışmanın amacı İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nin Göztepe ve Maltepe kampüslerinde öğrenim gören üniversite öğrencileri ve çalışanlarının beslenme alışkanlıkları, obezite prevalansı ve diyabet risklerini değerlendirmektir. Materyal ve metot: Çalışmaya 13 - 14 Kasım 2013 tarihlerinde 200’ü üniversite öğrencisi ve 157’si üniversite çalışanı olmak üzere toplam 357 kişi katılmıştır. Çalışma verileri katılımcılarla yüz yüze uygulanan anketler ve ölçümlerle elde edilmiştir. Bulgular: Çalışma sonunda katılımcıların %30,8’inin kilolu veya obez olduğu ve düzenli egzersiz yapma oranlarının ise %54,3 düzeyinde olduğu belirlenmiştir. Üniversite öğrencilerinin %14,0’ü ve üniversite çalışanlarının %31,8’i sigara içmektedir. Diyabet risk değerlendirmesi sonucunda öğrencilerin %37,5’inde, çalışanların ise %61’inde diyabet riski olduğu belirlenmiştir. Tüketilen gıda türü ile diyabet riski arasında anlamlı ilişki saptanmamıştır. Üniversite öğrencilerinin%36,5’i haftada birden fazla fast-food tüketirken, öğrencilerin çok büyük bir kısmı (%82,5) haftada en az bir defa gazlı içecek tüketmektedir. Her gün gazlı içecek tüketen öğrencilerin oranı ise %62’dir. Sonuç: Genç popülasyonda önemli oranda diyabet riski mevcuttur. Bu gruba yönelik yapılacak hayat tarzı değişikliği ve eğitimin bu riski azaltabileceği düşünmekteyiz.
Aim: The aim of this study was to assess the eating habits, prevalence of obesity and diabetes risk of university students and employees in Istanbul Medeniyet University Goztepe and Maltepe campuses. Material and method: Three hundred and fifty seven people comprising 200 students and 157 employees of university were included to the study between 13 and 14 November 2013. Study data were obtained via face to face applied questionnaires and measurements. Results: As a result, 30.8% of participants were overweight or obese and only 54.3% were regularly doing exercise. Fourteen percent of students and 31.8% of employees were smoking. The diabetes risk assessment showed that 37.5% of students and 61.1% of employees had diabetes risk. There was no relationship between consumed food products anddiabetesrisk. Fast-food consuming more than once a week were 36.5% in students and most of the students (82.5%) were consuming at least one fizzy drink a week. The rate of students having every day fizzy drinks was 62%. Conclusion: Diabetes risk is considerable in young population. We think that changing life style and education for this group canreduce that risk.

3.Management of patients at primary care who admit to a Otorhinolaryngology Head and Neck Surgery department outpatient clinic
Ayben Mübeccel Kocaöz, Deniz Kocaöz, Didem Sunay
doi: 10.15511/tahd.17.00256  Pages 56 - 65
Amaç: Aile hekimlerinin karşılaştıkları sağlık sorunlarının önemli bir bölümünü Kulak Burun Boğaz (KBB) ile ilgili hastalıklar oluşturmaktadır. Bu çalışmada bir eğitim ve araştırma hastanesinin KBB polikliniklerine başvuran hastaların ne kadarının birinci basamakta yönetilebilirliğini, hastaların konuyla ilgili tutumunu ve aile hekimliği uygulaması ile ilgili düşüncelerini belirlemek amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Çalışmamıza Nisan-Mayıs 2016 tarihleri arasında Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi KBB ve Baş Boyun Cerrahisi Kliniği polikliniklerine başvuran 300 hasta dâhil edildi ve bu hastaların sosyodemografik ve klinik özellikleri, başvuru şikâyetleri, bu şikâyetleri için aile hekimlerine başvurma durumları, aile hekimliğini kullanma durumları ve aile hekimliği uygulamasından memnuniyetleri sorgulandı, muayene sonrası KBB uzman hekimleri tarafından konulan tanılar kaydedildi. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 49,04±16,17 yıl olup %64’ü kadın, %66’sı erkekti. En sık başvuru şikâyetleri boğaz ağrısı (%24,1), kulak ağrısı (%13,3), kulak çınlaması (%13,0), işitme kaybı (%12,3), burun/geniz akıntısı (%10,3), en sık konulan tanılar sıkışmış serumen (%16,7), akut farenjit (%10,0), tinnitus (%8,3), benign paroksismal vertigo (%7,7) ve akut otitis media (%7,0) idi. Hastaların %70,7’si KBB ile ilgili şikâyetleri için aile hekimlerine başvurmadığını, %18’i aile hekimlerinin yönlendirmesi ile KBB polikliniğine başvurduğunu, %62,3’ü bir yakınması olduğunda aile hekimlerine başvurmadığını belirtti. Evli olan katılımcıların aile hekimliğini kullanma sıklığı evli olmayanlardan anlamlı olarak daha yüksekti (p<0.05). Aile hekimliğini kullanan hastaların memnuniyet düzeyleri kullanmayan hastalara göre anlamlı olarak daha yüksekti (p<0.05). Sonuç: KBB polikliniklerine başvuran hastalara konulan tanıların çoğunun birinci basamakta yönetilebilir olduğu görüldü. Sevk sisteminin hayata geçirilmesi, aile hekimlerinin becerilerinin arttırılması ve toplumun bilinç düzeyinin yükseltilmesi ile aile hekimliği uygulamasının etkinliği arttırılabilir ve 2. ve 3. basamak sağlık kuruluşlarının amaca yönelik kullanımları sağlanabilir.
Aim: Majority of the health problems that family physicians encounter are associated with otorhinolaryngology (ORL) diseases. It was aimed in this study to determine how many of the patients who admitted to ORL out-patients clinics at a training and research hospital can be managed by primary care physicians, the attitudes of patients about this issue and their thoughts about family medicine practice. Materials and Methods: A total of 300 patients who were attended to Keçiören Training and Research Hospital Otorhinolaryngology - Head and Neck Surgery out patient clinics between AprilMay 2016, were included into the study and sociodemographic and clinic characteristics, compliants of referrral, family physician visits for the same complaints, frequency of visits to family physicians and satisfaction status of patients using primary care, diagnosis after the examination of ORL specialist were recorded. Results: Mean age of patients was 49,04±16,17 years, 64% of them were female, 36% were male. Most common admission complaints were sore throat (%24.1), otalgia (%13.3), voice in the ear (13,0%), hear loss (12,3%) and nasal/postnasal drainage (10,3%); most common diagnoses were impact serumen (16,7%), acute pharyngitis (10,0%), tinnitus (8,3%), benign paroxysmal vertigo (7,7%) and acute otitis media (7,02%), respectively. Of all the patients 70,7% reported that they did not visit their family physicians for these complaints. Of the patients 18% were admitted ORL outpatient clinics with the referral of family physicians, One hundred eighty-seven patients (62,3%) reported that they have never visited their family doctors. Admission rates to primary care were higher in married patients than those single (p<0.05). Satisfaction rates were high in patients who admitted to family physicians (p<0.05). Conclusions: Our findings suggested that %70 of diagnoses of patients admitted to ORL out-patient clinics can be managed in primary care. For the correct use of secondary and tertiary health care facilities, a working referral system, qualified family physicians and sufficient public consciousness are essential.

4.An example of Istanbul sharia court records (Ser’iyye Sicilleri) a start date for Home Care: A document date 1766
Nilüfer Demirsoy
doi: 10.15511/tahd.17.00266  Pages 66 - 73
Evde sağlık hizmetleri tarihsel gelişimde bireye sunulan, en ilkel sağlık hizmetleri arasındadır. Evde sağlık hizmeti: Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımına göre bakıma ihtiyacı olan bireye ailesi, dostları ya da komşuları gibi yakınlarının, gönüllülerin ve profesyonel sağlıkçılarla, hasta bakıcı gibi yardımcıların sağladığı bakım faaliyetleridir. Özellikle doğum eyleminin evde tamamlanmasıyla başlayan uygulamalar, yaşlı, engelli, akıl sağlığı yerinde olmayanlar ve terminal dönem hastaların bakımının evde sürdürülmesi gerekliliği ile genişleyerek devam etmiştir. Akıl hastalarının merkezi akıl hastanelerinde başlayan tedavi yaklaşımı farklı kültürel yapılanmalarda geleneksel tedavi dışında yaşadığı yerde tedavinin sürdürülmesi kabul görmüştür. Osmanlı devletinde de akıl hastaları XIX.yy’ın başına kadar Haseki Süleymaniye ve Sultanahmet Darüşşifası’nda tutulmuştur. Kadılar akıl hastalarının gözlem altına alınması, yakınları yanında kalacaklarsa güvenliklerinin sağlanması ile de ilgilenmiş ve bu konuda çeşitli kararlar vermişlerdir. Bu çalışmada, İstanbul Kadılığı Şerri Sicilleri taranmış, ulaşılan belgeler arasında 29/2/4’te kayıtlı 19 Receb 1180 (21 Aralık 1766) tarihli belge Osmanlı devletinde “Evde Bakım” konusunda bir başlangıç tarihi oluşturması açısından önemli bulunarak değerlendirilmiştir.
Home health care services are among the most primitive health services offered to the individual in historical development. Home health care service: According to the definition of the World Health Organization is activities of care which is provided for individual who needs care by the relatives such as his/her family, friends or neighbours, volunteers and assistants such as professional health care providers, nurses. Especially applications that started with the completion of birth activity at home continued by expanding with the necessity of continuing the care of elderly, disabled, mentally ill people and terminal period patients at home. The treatment approach of the mentally ill people, which started at the central mental hospitals, is adopted in different cultural constructions as continuation of treatment at the place where they live outside treatment place traditional. Also in the Ottoman state, people of mental illness were held in Haseki Suleymaniye and Sultanahmet Hospital until the beginning of 19th century. Sharia Court Records also involved in keeping the mental patients under observation and ensuring the safety of their relatives if they stayed with them, they made various decisions on this issue. In this study, Records of Istanbul Sharia Court are scanned and the document, which is registered on 29/2/4 with the date 21st December 1766, is evaluated as important in terms of creating a starting date for “Home Care” in the Ottoman state.

DERLEME
5.Quaternary prevention: First, do not harm
Melahat Akdeniz, Ethem Kavukçu
doi: 10.15511/tahd.17.00274  Pages 74 - 81
“Önce zarar verme” ve “koruma tedaviden daha iyidir” tıbbın iki temel ilkesidir. Bireye ve topluma yönelik koruyucu sağlık hizmetleri, aile hekimlerinin günlük rutin işleri arasındadır. Klinik koruma bir sağlık sorununun ortaya çıkmasını, gelişmesini ya da komplikasyonlarını engelleme için yapılan girişimlerdir. Günümüze dek klinik koruma girişimleri 3 düzeyde değerlendirilmekteydi. Birincil koruma, ikincil koruma ve üçüncül koruma. “Önce zarar verme” ilkesi hekimlerin iyatrojenik zararlardan kaçınmasını gerektirmektedir. Son yıllarda yapılan çalışmalardan elde edilen yeni bilgiler koruma girişimlerinin hastalara zarar da verebileceğini işaret etmektedir. Ancak, hastalara zarar verme potansiyeli olan sağlık hizmetleri sadece koruma girişimleri ile sınırlı değildir. Hastalıkların araştırılması, tanı ve tedavi aşamalarında da hastalara zarar verilebilir. Aile hekimlerinin hastalarının tıbbi girişimlerden zarar görmesini engellemek sorumluluğu, dördüncül koruma kavramının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Dördüncül koruma kavramı 1986 yılında Dr. Marc Jamoulle tarafından geliştirilmiştir ve önce zarar verme ilkesinin yeni versiyonu olarak sunulmuştur. Kavram Dünya Aile Hekimleri Organizasyonu (WONCA) Uluslararası Klasifikasyon Komitesi toplantısı sırasında benimsenmiş ve WONCA’nın Genel Pratisyenler/Aile Hekimleri için sözlüğünde yayınlanmıştır. Sözlükteki tanımıyla dördüncül koruma “aşırı medikalizasyon riskindeki hastayı ve toplumu tanımlamak, medikal istilalardan onları korumak ve onlara bilimsel ve etik olarak kabul edilebilir bakım prosedürlerini sağlamak için yapılan eylemdir. Dördüncül koruma kavramı giderek artan bir şekilde diğer uzmanlıklarca da benimsenmekte ve yaygınlaşmaktadır.
“First, do not harm” and “Prevention is better than cure” are two key principles of medicine. Preventive health serves for individuals and population are among the daily routine task of the family physicians. Clinical prevention are the activities taken to prevent the occurrence and development of a health problem or its complications. Preventive actions have been evaluated in three levels until today: Primary prevention, secondary prevention, tertiary prevention. Principle of “first, do not harm” requires that physicians to avoid iatrogenic harm. New information from the studies conducted in recent years indicated that the preventive actions could give harm to patients. However, health care practices which are potentially harmful to the patient are not only limited to protection interventions. Harm can be given to patients in process of investigation, diagnosis and treatment of disease. The responsibility of family physicians to prevent their patients from being harmed by medical initiatives has led to the emergence of the concept of quaternary prevention. Concept is developed by Marc Jamoulle in 1986; and has been presented in a new version of the principle of “First, do not harm”. The concept of quaternary prevention adopted during the World Organization of Family Doctors (WONCA) International Classification Committee Meeting and were published in the WONCA’s General Practice and Family Medicine Glossary. Quatenary prevention is defined as “Action taken to identify a patient or a population at risk of over-medicalisation, to protect them from invasive medical interventions and provide for them care procedures which are scientifically and medically acceptable. Consept of Quatenary prevention is also being increasingly adopted by other specialties widespread.

6.Periodic health examinations: An overview
Emrah Ersoy, Esra Saatçı
doi: 10.15511/tahd.17.00282  Pages 82 - 89
Günümüz sağlık bakımının temel amacı; tedaviden çok, insanların sağlığını korumada onlara danışmanlık yapmak ve sağlık risklerinden kaçınmada yardımcı olmaktır. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin temelini oluşturan koruyucu hizmetler; hastalık riski taşımayan bireylerin bu risklerden uzak tutulması, risk altındaki bireylerin riskleri-nin azaltılması, mevcut hastalıkların erken tanı ve tedavisi ile kronik hastalıkların kalıcı hasar oluşturmalarının önlenmesini içerir. Bu temel amaçlara çeşitli ulusal ve uluslararası kuruluşlarca standartları belirlenmiş periyodik sağlık muayeneleri (PSM) yoluyla ulaşılır. Aile hekimleri, kendilerine bağlı popülâsyona sağlıklarını koruma ve geliştirme konusunda yardımcı olmada eşsiz bir konuma sahiptirler. Sağlığı geliştirici, hastalıklardan koruyucu, iyileştirici, esenlendirici ve destekleyici bakımı sunan aile hekimleri bu istemi karşılamak için çok uygundur. PSM sağlığı geliştirme ve hastalıkları önleme bağlamında birinci basamak uygulamalarının önemli bir bileşenidir. Ancak hastayı taramaya gerek olup olmadığı ve en uygun tarama yöntemini seçme konusu aile hekimleri için zorlayıcı olabilir
The main aim of up-to-date health care is to advise people about preventive health care services and to help them avoid health risks as well. Preventive health care services are the basis of primary health care. Their aim is to help healthy people avoid risky behaviours, to reduce risks if there are any, to provide early diagnosis and treatment and to prevent permanent damages of chronic diseases. These basic targets can be achieved through periodic health examinations (PHE) implemented according to various national and international guidelines. Family physicians have a unique position to help for improving their patients’ health. Family physicians provide preventive, curative, supportive, rehabilitative and palliative care. PHE is an important component of primary care in the context of health promotion and prevention. However, question of to screen or not to screen and choose the most appropriate screening method can be challenging for family physicians.

OLGU SUNUMU
7.Tuberculosis of the urinary tract in pe diatric patient
Hatice Dülek, Işık Gönenç, Mebrure Yazıcı, Zeynep Tuzcular Vural
doi: 10.15511/tahd.17.00290  Pages 90 - 93
Üriner tüberküloz çocukluk döneminde nadir görülen ekstrapulmoner tüberküloz şeklidir. Tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonunun ve komplikasyonlarının tedavisinde başarılı olabilmek için tanının erken dönemde konması ve patogeneze yönelik tedavinin başlatılması önemlidir. Çalışmamızda pediatrik yaş grubunda tekrarlayan üriner sistem enfeksiyonu ve tetkiklerinde steril piyüri ve hematürisi olan hastalarda üriner tüberkülozdan şüphe edilmesi gerektiği değerlendirildi.
Urinary childhood tuberculosis is a rare form of extrapulmonary tuberculosis. The treatment of recurrent urinary tract infections and complications to know to be successful and to be put on early initiation of treatment is important for pathogenesis. In this study it was evaluated in the pediatric age group, recurrent urinary tract infection and tests in sterile pyuria and hematuria in patients with urinary tuberculosis should be suspected.

LookUs & Online Makale